Loan Words

This research explores the sociopragmatic functions of selected English loanwords in contemporary Burmese, many of which entered the lexicon during the period of British colonial rule. To do this, it unpacks the functions of selected English loanwords in contemporary Burmese language, with special attention to how these adoptions facilitate politeness, manage face concerns, and navigate delicate power dynamics in academic, business, and personal interactions. Drawing on examples such as sorry, hello, director, company, and democracy, the author argues that certain English borrowings have become pragmatically marked expressions in Burmese, often invoked during socially or politically sensitive exchanges. Rather than serving merely as neutral linguistic imports however, these terms function as tools that allow speakers to subtly shift registers, imply deference, and manage accountability-particularly in situations where directness in Burmese might be socially or politically hazardous. For instance, the use of sorry (pronounced within the allowable framework of Burmese phonetics) is often deployed to defuse interpersonal tension, especially in hierarchical relationships. Similarly, democracy is frequently uttered in public discourse as an aspirational keyword but largely divorced one might argue from any clear grounded local meaning or context. This study adopts an exploratory documentary research methodology, drawing on real-life discourse samples, recorded interviews, and field observations conducted in academic and professional settings in Myanmar. This approach was chosen to unearth the nuanced, often context-dependent nature of pragmatic borrowing and codeswitching, particularly in a multilingual society where language itself bears an imprint of colonial history still reflected in current shifting sociopolitical tides. Finally, by comparing Burmese sociopragmatic usage with parallel examples of words borrowed from English into the Japanese language, the paper contributes to the broader conversation on intercultural communication, speech act theory, and facework across East Asian and Southeast Asian contexts. In this sense it aims to stimulate further inquiry about how language transfer serves not merely lexical needs, but also social negotiation, subtle resistance, and identity performance.

The present study examines the specific features of Hungarian pedagogical terminology in Transcarpathia within the Ukrainian language environment. In a bilingual minority context, the interaction between languages is particularly strong. Since vocational training is largely conducted in a non-native language, the Hungarian pedagogical terminology in Transcarpathia is significantly influenced by the second language, namely Ukrainian. This complicates the acquisition and correct use of Hungarian technical terms, which clearly demonstrates the importance of this research.
The study distinguishes between written and spoken forms of technical language: contact effects are less evident in writing, while direct loanwords and code-switches are common in speech. The analysis focuses primarily on the lexical phenomena in pedagogical technical language, the detailed examination of which is based on participant observation and the analysis of pedagogical articles published in the Transcarpathian press. The authors separately discuss the situations before and after the latest education law adopted in 2020. The influence of the Ukrainian language on the names of school types (e.g., grammar school, lyceum, boarding school), educational management (e.g., Pedagogical Training Institute, methodologist), classrooms (e.g., cabinet), subjects (e.g., informatics), and specific expressions occurring in spoken language (e.g., open class, certificate, NUS) is indicated. Special attention is given to calques, loan translations, and word borrowings as channels of Ukrainian influence on Hungarian pedagogical terminology in Transcarpathia. The appearance and double meaning of the word “certificate” exemplifies the linguistic imprint of recent Ukrainian educational policy changes. New terms related to Ukrainian matriculation exams, such as ZNO and NMT, which have spread as Hungarian abbreviations in the pedagogical language of Transcarpathia and have become widely used in everyday speech, are also analysed. The findings indicate that these linguistic phenomena are deeply embedded in the everyday communication and professional discourse of Hungarian teachers in Transcarpathia, reflecting the complexity and continuous development of linguistic contact.

Canlı bir organizma olan dil sürekli değişen ve gelişen bir yapıya sahiptir. Diller aynı zamanda birbirlerini etkiler ve birbirlerinden etkilenir. Bu etkileşim sözcük boyutunda ses ve biçim açısından olabileceği gibi anlam ve cümle bakımından da olabilir. Türkiye Türkçesi de tarihi dönemlerden günümüze özellikle Arapça ve Farsça ile etkileşim içerisinde olmuştur. Arapçadan ve Farsçadan çok sayıda sözcük alan Türkçe özellikle Farsçaya çok sayıda sözcük vermiştir. Türkiye Türkçesindeki Farsça ve Arapça sözcükler zamanla Türkçenin ses, biçim ve anlam özelliklerine uygun duruma gelmiştir. Buna aykırı durumlar da söz konusudur. Birçok sözcük Arapça ve Farsçadaki kullanım alanından (anlamından) daha farklı bir biçimde Türkçede kullanılmıştır. Türkçe; Arapça ve Farsça sözcükleri ihtiyacına göre olduğu gibi kopyalamış, birçoğuna da farklı anlamlar yüklemiştir. Zaman zaman Farsça ve Arapça özellikte olup fakat Farsçada ve Arapçada olmayan yapılar Türkçede kullanılmıştır. Türk, Arap ve Fars milletlerinin aynı medeniyet dairesinde yer almaları ve ortak din ve yakın coğrafya etkisi, siyasi, ticari ve kültürel ilişkiler her üç toplumun dil kullanımına yansımıştır. Bu yansıma ya da kullanım Arap dilinde az oranda gözükürken Farsçada biraz daha fazla gözükmektedir. Türkçede durum daha da farklı bir biçimde karşımıza çıkmaktadır. Arapça ve Farsçada dahi kullanılmayan dil unsurlarının Türkçede kullanılması dikkat çekicidir. Alıntı ya da kopya dil ögeleri söz varlığından ziyade aynı zamanda birer sözcük türetme faaliyeti sayılabilir. Tarihi Türkiye Türkçesinde (Selçuklu, Osmanlı) yeni sözcükler ve tamlamalar türetilme ihtiyacı hissedilmiş, Arapçadan ve Farsçadan alıntı yapılarak birçok sözcük türetilmiştir.

Türklerin 11. yüzyılda Anadolu’ya, Rumların yoğun olarak yaşadıkları bölgelere yayılmaya başlamalarıyla birlikte Türkçeden Yunancaya, Yunancadan da Türkçeye konuşma dili üzerinden alıntılar geçmeye başlamıştır; ilişkilerin çeşitli alanlarda gelişmesiyle birlikte Yunancadan Türkçeye geçen alıntıların artmaya başladığı bilinmektedir. Türkçedeki Yunanca alıntılar genel olarak yer adları, bitki adları, balık adları, denizcilikle ilgili kelimeler, araç gereç adları, çeşitli ünvan adları ve terimlerden oluşmaktadır. Türkçedeki Yunanca ve Yunancadaki Türkçe alıntılarla ilgili pek çok araştırma yapılmış olmasına rağmen bugüne kadar henüz Osmanlı Türkçesi Dönemi’ndeki Yunanca alıntıların Türkçeye alındıkları ilk biçimler, ara biçimler; yani Türkçeleşme süreçleriyle ilgili çalışma neredeyse yoktur. Bu bildiride Osmanlı Türkçesi Dönemi’nde Latin, Arap, Latin-Arap harfli Türkçe metinlerde kaydedilmiş olan Yunanca alıntıların hangi ses olaylarına daha çok uğrayarak Türkçeleşmiş oldukları incelenmiştir. Yunanca alıntıların büyük bir kısmı Latin harfli Türkçe metinlerden tespit edildiği için Arap harfli Türkçe metinlerde çoğu zaman belli olmayan ünlü ve ünsüzler açıkça belirlenebilmiştir. İnceleme sonucunda Osmanlı Türkçesi Dönemi’nde anginar, episkopos, fanar, fasulya, filamur, reçina, salyangos gibi Yunanca aslına yakın biçimlerin de kullanıldıkları ve yine bu dönemde enginar, piskopos, fener, ıhlamur, reçine, salyangoz biçimlerinde Türkçeleştikleri tespit edilmiştir. Ayrıca, Yunanca alıntıların en çok son seste -nötr cinsiyet kategorisine dâhil olan kelimelerde görülen- ünlü düşmesi (kiler (Arg1533, 200), kilâr vulg. kiler (Men1680, 3990), kilar, kiler (Hin1838, 393), kilâr vulg. kiler (Sam1885, 897) < Yun. kellári; peksimet (Arg1533, 224), peksimât vulg. peksimet (Men1680, 863), peksimet, pesmet (Vig1790, 362), peksimat, peksimet (Hin1838, 123) < Yun. paksimádi), ön seste ünlü türemesi (spinos (Arg1533, 237), espenos (Men1680, 173), ispino (Hol1730, 78), ispinos (Hin1838, 28); ispinos (Zen1866, 36); ispinoz (Mey1881, 47), ispinoz اسپنوز (Sam1885: 75) < Yun. spinos; istridye (Crr1650, 191), stridia vulg. istiridia (Men1680, 187), istridya (Dav1832, 134), ıstrıdya, istridya (You1888, 262), istridya استريديه (Sam1885: 80) < Yun. strídia), öndamaksıllaşma (defne (Men1680, 2100), defne (Clo1730, 333), defne (Hol1730, 77), defne, tefne (Vig1790, 398), defne (Hin1835, 531), defne vulg. tefne (Mal1863, 512) < Yun. dafní; peksimet (Arg1533, 224), peksimât vulg. peksimet (Men1680, 863), peksimet, pesmet (Vig1790, 362), peksimat, peksimet (Hin1838, 123) < Yun. paksimádi) ve son seste ünsüz /-s/ > /-z/ değişmesi (kavânos vulg. kavanos (Men1680, 3777), kavanos (Vig1790, 452), kavanos, kavanıs, kabanos (Zen1866, 711), kavanoz, koğanoz (Sam1901, 607, 660) < Yun. kabános; salangos, salyangos (Vig1790, 381), saylangöz (Cal1869, 73), salyangoz (Sam1885, 647) < Yun. saliangos) gibi ses olaylarına uğrayarak Türkçeleştikleri ulaşılan sonuçlardan birisidir.

Group methodology has been identified as one of the key elements that differentiates microfinance from other conventional banks. While financial sustainability remains a necessary goal in microfinance bank, the role of group methodology in contributing to microfinance capital, clients' access to loans and repayment seem to receive negligible attention. The paper seeks to examine the role of group influence in clients' access to loans and repayment of loans in Edo state in the bid to experience poverty alleviation. Data were collected using qualitative and quantitative method. This included a survey of 750 purposively selected female clients from six selected microfinance banks in the state, 20 key informant interviews, 14 In-depth interviews and 8 Focus Group discussions (FGDs.) Ninety-eight percent of the respondents revealed that they accessed loans through the microfinance banks and repaid through weekly contributions in their "unions". Qualitative reports revealed that clients experienced increased solidarity and consistently paid back loans through group influence and sometimes covered up for themselves by paying on behalf of those who default for some unforeseen reasons and get paid among themselves later in other to avoid been disqualified from accessing loans. Key informant interviews revealed that group methodology reduced cost and stress, aided recruitment and training of new members and contributed to finances that serve as loans from potential loanees. Harnessing the potentials of the group to improve business skills and combatt other factors that aggravate the effect of poverty is recommended to make microfinance intervention more impactful.

we need to think that from where does the pattern come from? In Saraiki we address such questions in this article while taking into account the loanword grammar. This article is organised as follows: the next section briefly highlights the native phonology of Saraiki language which is the basic notion to understand the adaptation process from the donor to the receiver. Section

V članku je predstavljeno pojavljanje srbohrvatizmov v časniku Delo po osamosvojitvi Slovenije. V prvih letih se njihovo število zaradi sprostitve purističnega nadzora po prenehanju političnega vpliva govorcev srbohrvaščine poviša, nato pa pod vplivom SP 2001 v slovenščini poleg izrazov, ki so si pridobili pomenski odtenek ali so dojeti kot starinski in uporabljeni kot stilemi, ostanejo le še redki srbohrvatizmi.The article discusses the use of Serbo-Croatisms in the newspaper Delo alter Slovene independence. In the early years their number grew, due to the relaxation of purist control after the ending of the influence of Serbo-Croat speakers, but then, under the influence of the Slovene Orthography of 2001, there remained very few Serbo-Croatisms, other than those that have taken on a different shade of meaning or are perceived as old-fashioned and are used as stylemes

The project "Issuing Event Tickets as NFTs" introduces a blockchain-based platform that revolutionizes the traditional event
ticketing system by addressing challenges like fraud, scalping, and lack of transparency. Leveraging Non-Fungible Tokens (NFTs),
this system ensures each ticket is unique, verifiable, and tamper-proof. Event organizers gain better control over ticket issuance and
resales, while attendees benefit from a secure and efficient process. By combining blockchain technology with smart contracts, the
platform offers features like dynamic pricing, ownership verification, and automated royalty distribution—setting a new standard in
secure and transparent event management.

Aynı dil ailesinden gelen Çince ve Türkçe dilleri arasında zaman içerisinde , sınır komşusu olmanın ve ticaretinde getirmiş olduğu ilişki neticesinde iki millet arasında kullanılan ortak kelimeler görülmektedir.
Binlerce yıl öncesine dayanan bu ilişkide Çinliler ve Türkler uzun süre boyunca  kültürel ve siyasi bir paylaşım içinde bulunmuşlardır. İdari olarak da geçmişte Türk Hakanları tarafından yönetilen bölgelerle beraber ortak yaşam fırsatını yakalamış bu iki milletin geçmişi 3000 yıl öncesine kadar uzanır. Komşuluktan günümüze Türk-Çin ilişkisi içerisinde aynı anlam veya aynı ses de kullanılan bir çok kelime bulunmaktadır. Türkçeye Çinceden geçen kelimeler için iki farklı kültür arasındaki etkileşimden doğan bir sonuç olduğunu söyleyebiliriz.
Kelime hazinesi bakımından oldukça zengin olan Çince, dönemsel olarak çeşitli nedenlerle ilişki kurduğu diğer milletlerden dolaylı olarak veya doğrudan aldığı kelimeler doğrultusunda bu zenginliğe ulaşmıştır.

Çinceden Türkçeye geçen kelimelerin yanı sıra Türkçeden de Çinceye kazandırılmış olanlara rastlayabiliriz, bu bildiri de tespit ettiğimiz bazı kelimeler üzerinden  bu ilişkileri değerlendireceğiz.

Here I show the etymology of a Pre-Greek (that means non-Greek) word ialemos meaning funeral song with the help of the Old Türkic word Aglama and Yuglama, nouns that are derived from verbs with the suffix +ma. I think it is not far-fetched.

Scholars of Chinese Buddhist translations have used the term “double translation” in a variety of ways, potentially causing confusion as to what sort of translation methodology it describes. In this paper I have attempted to clarify this issue by dividing these so-called “double translations” into a number of distinct types, pointing out the different ways in which they
were formed and the types of information they were intended to convey to Chinese readers. I have also suggested that the widespread tendency to treat these renditions as “mistakes” needs to be reconsidered, as they often demonstrate a sophisticated knowledge of the Indian understandings of the terms in question rather than ignorance or confusion on the translators’ part.

El presente trabajo propone una articulación entre la noción de metaforema (Cameron y Deignan, 2006), la Teoría de las Normas y las Explotaciones (Hanks, 2013) y el concepto de neologicidad, entendida como un proceso de cambio con diversas etapas y dimensiones por el que atraviesan los neologismos (Freixa, 2022), sobre la base del caso modelo del neologismo semántico del español habitar. El análisis de corpus a partir de estas categorías permite establecer la etapa del proceso neológico en la que se encuentran los diversos usos de este neologismo, ya que se logran establecer las restricciones lingüísticas, conceptuales y pragmáticas, que en términos del proceso neológico se articulan con los niveles lingüístico, cognitivo y social. A partir de la descripción en corpus de los usos de habitar, de la estabilidad que exhiben y de las etapas que ocupan en el proceso neológico, que impactan –o deberían impactar– en su diccionarización, se realiza un análisis crítico de la representación de los sentidos metafóricos de esta voz en seis diccionarios generales del español.

Historically, falconry was conducted on one stretch of land that reached from Europe and northern Africa in the west to Japan in the east. The oldest reliable evidence is almost 2.000 years old and originates from the Han Dynasty in parts of present-day China. In scholarly literature, two possible areas of origin were highlighted for falconry: the ancient, advanced and urban civilisations of the Near East or the mounted nomads of the Eurasian Steppe. Compelling evidence is missing but the arguments in favour of the steppe are stronger. So far, three aspects have not been properly introduced into the discussion: the actual practice of falconry itself, the broader history of technical achievements and the question of single or multiple invention. From a practical perspective, falconry was easily learnable from nature and could have been invented more than once. This would fit nicely with the history of technical achievements in which multiple invention dominates over single. However, there is one case of falconry transmission that cannot be doubted: the one from Sassanid Persia to Arabia, as is indicated by loanwords in Arabic, not only for the hunting itself but also for its equipment

Öz: Bu çalışmanın amacı, ortaokul öğrencilerinin internette kullandıkları bilgi arama stratejilerinin belirlenmesine yönelik bir ölçek geliştirmektir. Araştırmanın çalışma grubunu 2014-2015 eğitim-öğretim yılında Ankara ili Yenimahalle ilçesindeki resmi ortaokullarda öğrenim gören ve çalışmaya gönüllü olarak katılan 720 ortaokul öğrencisi oluşturmaktadır. Uzman görüşleri doğrultusunda kapsam geçerliliği sağlanan ölçeğin yapı geçerliliğine ilişkin bilgi elde edebilmek amacıyla döndürülmüş temel bileşenler analizi yapılmıştır. Faktör analizi sonucunda ölçeğin sekiz faktörlü bir yapıya sahip olduğu belirlenmiştir. Alanyazında bilgi okuryazarlığı ve bilgi arama stratejilerine ilişkin yapılan bilimsel çalışmalar ile alt boyutlarda yer alan maddelerin karakteristik özellikleri dikkate alınarak alt boyutlar; bilgi kaynağının değerlendirmesi, gelişmiş arama özelliklerinin kullanılması, arama stratejilerinin belirlemesi, bilginin doğruluğunun kontrol edilmesi, bilgi kaynağının seçilmesi, bilgi ihtiyacının tanımlanması, bilginin bulunması ve erişimi ve araştırma sürecinin sonlandırılması olarak isimlendirilmiştir. Ölçümlerin güvenilirliğine ilişkin olarak ise ölçeğin bütününden elde edilen ölçümlerin iç tutarlılığı α=0,832 olarak hesaplanmıştır. Geliştirilen ölçme aracına ilişkin olarak elde edilen tüm sonuçlar değerlendirildiğinde ölçeğin, ortaokul öğrencilerinin internette kullandıkları bilgi arama stratejilerini belirlemede geçerli ve güvenilir ölçümler sunacağını söylemek mümkündür. Anahtar Sözcükler: İnternet, web, bilgi arama, bilgi edinme, araştırma, strateji, ortaokul öğrencileri * Bu araştırma, Halise ŞEREFOĞLU HENKOĞLU tarafından Prof. Dr. Ahmet MAHİROĞLU danışmanlığında gerçekleştirilen "Ortaokul Öğrencileri İçin İnternette Bilgi Arama Stratejileri Öğretim Programının Geliştirilmesi ve Etkisinin Değerlendirilmesi" başlıklı doktora tez çalışmasının bir bölümünden üretilmiştir.

Danas se u Slovačkoj hrvatskima smatraju četiri naselja: Čunovo , Hrvatski Jandrof, Novo Selo i Hrvatski Grob. Ostatak je to nekoć brojne hrvatske zajednice koja je prostor današnje države Slovačke naselila u 16. stoljeću. Slovačka povjesničarka Kveta Kuče rova, najbolja poznavatelj ica povijesti tog kraja, smatra da su Hrvati u 16. stoljeću naselili više od 60 sela na tom prostoru. Velik broj tih sela bio je smješten sjeverozapadno od današnje slovačke prijestolnice Bratislave. Danas je sjeverozapadno od Bratislave ostalo još samo jedno naselje u kojem žive Hrvati. To je čakavsko Novo Selo. Malo je koje naselje doživjelo tako snažne demografske promjene kao spomenuto Novo Selo. Još do kraja Drugoga svjetskoga rata to je bilo hrvatsko selo sa znatnom već inom hrvatskoga stanovništva. Međutim, samo četrdeset godina kasnije, tadašnjih oko l 000 novosel skih Hrvata predstavlja manjinu u svom selu koje već tada broji oko 5000 stanovnika jer su se u selu počele graditi velike zgrade i naseljavati slovačko stanovništvo. Bio je to početak procesa koji je, nakon nastavljenoga sustavnoga naseljavanja Slovaka u novoizgrađene socijalističke goleme stambene zgrade, doveo do toga da su novoselski Hrvati u svom selu postali neznatna manjina u sklopu 17.000 sadašnjih stanovnika toga mjesta. Postavši tako izrazita manjina u mjestu u kojem su bili starosjedioci, Hrvati su se počeli ubrzano asimilirati. Nasreću, posljednje desetljeće 20. stoljeća donijelo je promjene nabolje. Odlaskom komunističkih vlasti i uspostavom demokracije stvoreni su uvjeti za njihovo slobodno organiziranje kao nacionalne manjine. Od 1989. svake godine održavaju Festival hrvatske kulture, a u tom je mjestu i sjedište Saveza Hrvata u Slovačkoj, u nakladi kojega je od 1991. objavljen veći broj knjiga s tekstovima na novoselskoj čakavštini . U tom razdoblju maloga nacionalnoga preporoda održavali su se jednom mjesečno horvatski četrtki na kojima se starij i naraštaj novoselskih Hrvata prisjećao nekadanjih običaja i hrvatske prošlosti svoga sela. ' Slo vačko Zahorje smješteno je sjeverno, odnosno sjeverozapadno od Bratislave.

Chapter 13 by Moreno García is a synthesis of an immense and complex topic –multilingualism, society, and population contact in ancient Egypt. The chapter pays special attention to the social and historical contexts for contact. Situated at the crossroads between Northeastern Africa, the Mediterranean, and the Near East, Egypt was confronted with multilingualism and language contact, particularly with Nubian peoples in the South, Semitic populations in the East (Akkadian, Canaanite, Ugaritic, Aramaic, and others), Indo-European (Hittite, Luwian) and non-Indoeuropean languages (Hurrian) and “Libyan” (Berber) peoples in the West. The traces of such contacts can be discerned in the written record (documents, literary compositions, and loanwords).
Keywords: Akkadian, Amarna era, ancient Egyptian, Bronze Age, diplomacy, hieroglyphs, Proto-Sinaitic, scribal culture
Names of languages: ancient Egyptian, Nubian, Afro-Asiatic, Proto-Sinaitic
Index: ancient Egyptian, Nubian, Afro-Asiatic, Proto-Sinaitic

The difference between the almost right word and the right word is really a large matter-'tis the difference between the lightning-bug and the lightning."-Mark Twain Mark Twain's quote highlights the importance of precise language and the significant impact that word choice can have on communication. The distinction between "almost right" words and "right" words can affect clarity, tone, and the overall effectiveness of a message. Let's break down this concept in detail with examples.

The derivation through exchange of prefixes (DEP) has been acknowledged as an autonomic derivation technique in Polish only in 2003, and first described in 2010. In French linguistics, it is unknown. However, an analysis of semantic and word formation structure confirms its existence. The contrastive research on this derivation technique, extended to the recent (2006-2015) derivatives, will eventually result in its more precise description and a classification of its products. Recognizing the DEP will lead to a rearrangement of the whole word formation system, among other things, because many derivatives thus formed were treated as simply prefixed ones. The comparison of how the DEP functions in nonrelated languages will bring us closer to an answer to the question: Can the semantic regularities of the DEP and its rules be universal for the indo-European languages?

The derivation through exchange of prefixes (DEP) has been acknowledged as an autonomic derivation technique in Polish only in 2003, and first described in 2010. In French linguistics, it is unknown. However, an analysis of semantic and word formation structure confirms its existence. The contrastive research on this derivation technique, extended to the recent (2006-2015) derivatives, will eventually result in its more precise description and a classification of its products. Recognizing the DEP will lead to a rearrangement of the whole word formation system, among other things, because many derivatives thus formed were treated as simply prefixed ones. The comparison of how the DEP functions in nonrelated languages will bring us closer to an answer to the question: Can the semantic regularities of the DEP and its rules be universal for the indo-European languages?

The subject of the paper is the formal and quantitative analysis of different types of neologisms distinguished in the thematic field of FOOD. The first step was to separate continuous units and discontinuous units on the basis of the formal (orthographic) criterion. Within continuous units, there were distinguished: borrowings (also sorted according to the criterion of the level of assimilation), word-formation neologisms (relations between simple derivation and composition were shown) and neosemantisms. Within discontinuous units, neophraseologisms, open compounds, semantic neologisms and lexemes were analyzed. The conclusion was to indicate the structure of categories in the analyzed thematic field. The author tries to answer the question of how the place of the field in the Polish lexical system influences the types of neological units appearing in the field.

This article presents the selected problems to do with the description of
hierarchical relations in the area of word-formation. Hierarchy as a form of
categorizing the linguistic reality, reduced to the word-formation framework, delimits
two larger thematic areas related to the polysemy of the very term of word-formation
in Polish. The fi rst concerns the selection of topics and their respective ordering of the
individual word-formation mechanisms described in derivatological research, while
the second involves the implementation of hierarchies and hierarchical meanings in
the investigated language. This paper mainly focuses on the fi rst aspect that concerns
the issue of hierarchy in Polish word-formation descriptions.

Vocabulary learning is one of the major challenges foreign language learners face during the process of learning a language . One way to alley the problem is to assist students in becoming independent learners during the course of L2 vocabulary learning. Furthermore, Ghazal (2007) explains that this could be achieved through instructing learners to apply vocabulary learning strategies as efficiently as possible. This study has reviewed significant literature and the importance of reviewing the literature in the field was to realize the implications of our understanding of this relevant literature for the study referred to in this paper. The definitions, taxonomies and factors which pertain to language learning strategies and which are present in the literature have clarified the concepts. Furthermore, this research brings to light the common strategies that learners use in vocabulary learning. It also discusses the different strategies at length and gives valuable recommendations and concludes with further research implications.

Problemleri" adlı uluslar arası bir kongre gerçekleştirildi. Kongre Moğol dillerinin tarihi gelişim problemleri konu edinmişti. Rus bilim adamlarının yanı sıra Japon, Buryat ve Kalmuk bilim adamları da katılmıştır. Yirmiden fazla katılımcı Moğol dillerinin gelişim süreçleriyle ilgili tebliğlerini sunmuşlardır.

This study was conducted to determine the artificial intelligence anxiety levels of Turkish teachers. In line with this purpose, teachers' artificial intelligence anxiety levels, gender, education level, professional service period, internet usage status, and following the news about artificial intelligence were examined. The sample of the study consists of 170 Turkish teachers working in schools affiliated to the Ministry of National Education. In the study, in which the survey model, one of the quantitative research methods, was preferred, the data were collected with the Artificial Intelligence Anxiety Scale. The data obtained from Google Forms were analyzed with the SPSS package program and as a result of the analysis, it was concluded that the artificial intelligence anxiety of the teachers was at a moderate level; the artificial intelligence anxiety of the teachers showed significant differences in terms of gender, education level and internet usage time variables, and there was no significant difference in terms of professional service time and following news about artificial intelligence variables

Türk, Moğol, Mançu, Tunguz, Kore ve Japon dillerinin ortak bir kökten geldiğini ve bu dillerin akraba olduğunu ortaya koyan teoriye Altay Dilleri Teorisi adı verilmektedir. Bu teorinin temeli, Türkçe, Moğolca, Mançuca, Tunguzca, Korece ve Japonca arasındaki ses denkliklerine dayanmaktadır. Altay Dilleri Teorisi, r~z ve l~ş ses denkliklerinin keşfedilmesiyle birlikte disipline girmiştir. Bu ses denkliklerin keşfedilmesindeki en önemli nokta, şüphesiz eldeki yazılı belgelerdir. Yazılı belgelerin kaynak olarak gösterilmesiyle birlikte teori ile ilgili pek çok çalışma yapılmıştır. Bunlardan birisi de Orçun Ünal'ın doktora tez çalışmasıdır. Araştırmacı bu çalışmasında Moğol yazı dilinde bulunan Türkçe kökenli kelimelerin tamamını bulmayı hedeflemiştir. Ancak her dilin ve dönemin yazılı bir kaynağa sahip olmadığı da bilinmektedir. Yazılı kaynağa sahip olmayan dillerin lehçe ve ağız özelliklerini belirlemek oldukça zordur. Türk dili tarihi içerisinde varlığını alıntı sözcükler ile belli eden tarihi bir Türk lehçesinin varlığını düşünen Orçun Ünal, bu düşüncesini doktora tez çalışmasından da hareketle Kayıp Bir Dilin İzinde: Tarihi Bir Türk Lehçesinin Avrasya Dillerdeki Örtük İzleri adlı kitap ile ortaya koymayı gaye edinmiştir. Tarihî Türk lehçeleri ile ilgili olarak yapılan sınırlı sayıdaki söz varlığı çalışmalarına önemli katkılar sağlayacağı düşünülen Doç. Dr. Orçun Ünal tarafından Kayıp Bir Dilin İzinde: Tarihi Bir Türk Lehçesinin Avrasya Dillerdeki Örtük İzleri ismiyle ilim âlemine sunulan eldeki eser, bu çalışmayla tanıtılmaya çalışılacaktır.

The American continent treasures a linguistic diversity, evident in the original languages  and  in  languages  that  unite  morphological, syntactic,  phonological  and semantic structures of languages with different typological classifications, such as Creole languages. These languages originate from linguistic crossbreeding and are an element of a historical process of interrupted and restructured transmission that differs from the genealogical models of the Indo-European languages, specifically the Papiamentu of Aruba, Bonaire and Curaçao (known as the ABC islands). In the present research, the morphophonological processes of vowel elision, metathesis, epenthesis and epenthesis in the simple words of Papiamentu spoken on the above-mentioned islands are demonstrated. The terminology to be analysed is presented, compiled from Papiamentu-English bilingual dictionaries, a Papiamentu trap song  and research on the phonology and morphology of the language. The processes of linguistic change manifested in the grammatical categories indicated are described succinctly. For these purposes, this work employs the postulates of linguistic variation and of researchers specialising in the phonology and morphology of Papiamentu and other American Creole languages. The corpus consists of thirteen (13) examples of vowel elision. In addition, the following morphological change processes are described: nine (9) examples of metathesis, four (4) examples of epenthesis and twelve (12) examples of epenthesis. Regarding the analysis, it is obtained that Papiamentu is a language that starts as a pidgin of Portuguese and Spanish origin, in which the lexicon of Dutch and African origin is added.  The pattern of alternating loss of vowels according to the etymology of the word modified in Papiamentu is detected. Furthermore, the addition of  vowels in the final position of words derived from Dutch, English, due to the adaptation to the language of the morphophonological structure of the Latin American Romance languages, is also noted. Finally, it is noted that  Papiamentu is a creole language that varies morphologically according to  the linguistic and cultural influences received by its speakers.

This study aims to evaluate the attitudes of employees in Turkey towards human-centered design. To achieve this, the "Design Thinker Profile" scale developed by Chesson (2017) was translated into Turkish, and its validity and reliability were assessed. The original scale, which is in English, consists of 27 items across three dimensions, rated on a 6-point interval scale. Six bilingual academicians translated the scale into Turkish, followed by a back-translation by two additional bilingual academicians to finalize the Turkish items. A linguistic equivalence study with 30 bilingual participants found a correlation coefficient exceeding 0.90 between the Turkish and English versions. In a pilot study with 50 participants, the Cronbach Alpha reliability coefficient was above 0.70, and item-total correlation coefficients were above 0.30. In a larger sample of 419 participants, the Cronbach Alpha reliability coefficient for the Turkish adaptation was 0.97, and the composite reliability coefficient was 0.98. Confirmatory factor analysis in the large sample indicated that the adapted scale had an acceptable fit for construct validity.

Bu çalışmanın amacı fen bilimleri öğretmenlerinin kaynaştırma eğitimi ile ilgili duyguları, tutumları ve kaygılarının farklı değişkenler (cinsiyet, kaynaştırma eğitimine yönelik hizmet içi eğitim alma durumu, kıdem yılı, kaynaştırma eğitimi verdiği süre, görev yeri, sahip oldukları kaynaştırma öğrencilerinin engel durumu) açısından incelenmesidir. Bu doğrultuda araştırmada tarama yöntemi kullanılmıştır. Çalışmanın katılımcılarını 2018-2019 eğitim öğretim yılında Milli Eğitim Bakanlığına ait devlet okullarında görev yapan 137 fen bilimleri öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmada Forlin vd. ( ) tarafından geliştirilen ve Bayar vd. ( ) tarafından Türkçeye uyarlaması yapılan 'Kaynaştırmaya Eğitimi ile İlgili Duygular, Tutumlar ve Kaygılar' Ölçeği kullanılmıştır. Araştırma sonucuna göre Fen Bilimleri Öğretmenlerinin Kaynaştırma Eğitimi İle ilgili duygu, tutum ve kaygılarının yüksek düzeyde olduğu, bu duygu, tutum ve kaygılarının cinsiyet değişkenine göre farklılaşmadığı; kıdem yılı değişkeni açısından duygu ve kaygı alt boyutlarındaki düzeylerin arttığı fakat tutum alt boyutu açısından değişmediği gibi birçok farklı değişken için sonuçlar elde edilmiştir.

Introducción: La creatividad en la publicidad es fundamental en el sector de la belleza. Las empresas cosméticas emplean recursos como el léxico para persuadir a los consumidores sobre los beneficios de sus productos. Este estudio analiza cómo se usan neologismos en afiches publicitarios para captar la atención del público.
Metodología: Se analizaron cuatro neologismos encontrados en afiches publicitarios, aplicando criterios de neología para evaluar su inclusión en diccionarios. Se consideraron aspectos como la definición, mecanismos de formación, primera documentación, ejemplos de uso y su presencia en obras lexicográficas en español y otros idiomas.
Resultados: Los resultados muestran un uso desigual de los neologismos, con diferencias en su frecuencia y aceptación. Los mecanismos de creación reflejan un esfuerzo por transmitir cientificidad y longevidad, elementos clave para atraer al consumidor. Discusión: La creación de neologismos en la publicidad de belleza busca no solo atraer al público, sino también posicionar los productos como innovadores y efectivos, reforzando su percepción en el mercado.
Conclusiones: Los neologismos no son solo adornos, sino herramientas estratégicas que fortalecen el mensaje publicitario, adaptando el lenguaje a las necesidades del mercado y a la evolución del discurso en el sector de la belleza.

The aim of this research is to investigate the opinions of elementary school and secondary school teachers regarding the organizational cynicism and organizational silence behaviours in terms of different variables. At the same time, it was aimed to determine the relationship between the organizational cynicism behaviours and organizational silence behaviours of the elementary and secondary school teachers. In accordance with this purpose, 343 elementary and secondary school teachers working in Yakutiye district of Erzurum province were reached through the simple random sampling method in the academic year of 2016-2017. The research is in the relational screening model. The organizational cynicism scale which was developed by Brandes, Dharwadkar and Dean (1999) and which was validated by Kalağan (2009) and the Organizational Silence Scale developed by Kahveci and Demirtas (2013a) were used to collect the research data. SPSS 22.0 package program was used for the analysis of the obtained data. In the analysis of the data, frequency, percentage, arithmetic mean, and standard deviation values were calculated; t test, one-way analysis of variance, correlation and regression analyzes were carried out. According to the results of the research, there was no significant difference between the opinions of elementary and secondary school teachers regarding the organizational cynicism and the organizational silence behaviors based on gender, school types and branches. It was found that there was a moderate and positive significant relationship between the organizational cynicism (the sum of sub-dimensions) and the organizational silence attitudes (the sum of sub-dimensions) of the primary and secondary school teachers. It was also found that the organizational cynicism was significantly predicted along with the school environment, feelings, and source of silence, school manager and the isolation variables.

Il contributo osserva alcune questioni concernenti la presenza di elementi inglesi, in particolare prestiti, nell'esame di maturità di lingua italiana in Bulgaria. Il lavoro si concentra sui testi di livello B2 per la comprensione orale e scritta degli ultimi tre anni. Prendendo spunto dalle esperienze della commissione esaminatrice, l'articolo presenta una discussione teorica sugli anglicismi e un'analisi quantitativa di uno specifico contesto di didattica e verifica.

Ön ergenlik dönemindeki çocukların okul yaşantılarında önemli yere sahip olan öğretmen-çocuk ilişkisi için güven duygusu temel bir öneme sahiptir ve öğretmene duyulan güven çocuğun gelişimine önemli katkılar sağlamaktadır. Bu nedenle bu araştırmada ön ergenlik dönemindeki çocukların öğretmenlerine duydukları güven düzeylerini açıklayan etmenlerin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma, nicel araştırma yöntemlerinden tarama modeline göre planlanmış olup örnekleme yöntemlerinden basit seçkisiz örnekleme kullanılmıştır. Araştırma 2022-2023 eğitim-öğretim yılı bahar döneminde 6., 7. ve 8. sınıfa giden ve çalışmaya katılmayı kabul eden 543 çocuk ile gerçekleştirilmiştir. Veri toplamak için “Demografik Bilgi Formu” ve “Öğrenciler İçin Öğretmene Güven Ölçeği” kullanılmıştır. Veriler normal dağılım gösterdiği için verilerin analizinde tek yönlü varyans analizi (ANOVA), post-hoc t-testi ve Tukey HSD kullanılmıştır. Araştırma sonucuna göre kız çocuklarının öğretmenlerine daha az güven duydukları, okul türüne göre öğretmene duyulan güven düzeyinin değişmediği, çocukların ebeveynleri, öğretmenleri, sınıf arkadaşları ile olan ilişkilerinin niteliği iyileştikçe
öğretmenlerine duydukları güvenin de arttığı, hiç sosyal medya hesabı olmayan veya sosyal medyası olup günde bir saatten az vakit geçiren çocukların, sosyal medyada günde daha fazla vakit geçiren çocuklara göre öğretmene duydukları güvenin daha yüksek olduğu görülmektedir.

: The aim of this article is to propose teaching words of indigenous origin in classes of Spanish as a foreign language in order to enrich the vocabulary of our students and also to expand their knowledge of the Indo-American and Hispano-American cultures. The proposal is justified by the importance of the indigenous element in the Latin American variants of Spanish language. Besides that, some activities are offered for teach this type of vocabulary and its cultural references in Spanish classes.

Fifty frequent English-origin verbs extracted from a corpus of 100 million French tweets from 2020-2022 were analyzed for uninflectedness in two composite verb forms — the "passé composé" construction and the periphrastic future construction. It was found that a majority of these verbs show a substantial preference for the nonstandard practice of dropping inflectional marking on the past participle (for the "passé composé") and the infinitive (for the periphrastic future). This salient feature of written social media discourse is unexpected as it violates a presumably categorical norm but it is not truly exceptional in light of other underreported phenomena of verbal uninflectedness, especially when French is in contact with other languages. It is also suggested that unadapted forms are not only a marked choice flagging foreignness and peripherality, but also, in some cases, markers of in-group membership.

Utrovački and Šatrovački: description and theoretical perspectives of two Serbo-Croatian language games The goal of this article is to present two Serbo-Croatian language games known as Šatrovački and Utrovački and to show how their functioning provides insight into the architecture of phonological representations. I show that Šatrovački calls for the existence of empty nuclei after word-final consonants, and that both Utrovački and Šatrovački militate against the syllable node as a syllabic constituant.

The goal of this article is to present two Serbo-Croatian language games known as Satrovacki and Utrovacki and to show how their functioning provides insight into the architecture of phonological representations. I show that Satrovacki calls for the existence of empty nuclei after word-final consonants, and that both Utrovacki and Satrovacki militate against the syllable node as a syllabic constituant.

The present study is aimed at exploring the strategies used in translating scientific texts to overcome challenges which translators faced for selecting suitable Persian chemistry equivalents. For this purpose, a two-volume book in polymer chemistry was investigated. The study was conducted qualitatively, with a text analysis design. The research materials included 65 technical words selected from among the glossary of the book. There are, however, numerous translation strategies applied in translating this book, from which only five most common were selected, including loan word, loan translation, loan blend, loan rendition, and loan translation and rendition. The analysis of the selected technical words showed that loan word translation with 33.33% was the most common, and loan word rendition with 4.76% was the least ap plied strategy. Therefore, the straightforward implication of the research would be in stitutionalizing some of common strategies to the experts in polymer chemistry-field for adopting appropriate Persian equivalents.

Sandorf biblioteka Zirone Knjiga je objavljena uz financijsku potporu Ministarstva znanosti i obrazovanja Republike Hrvatske i Filozofskog fakulteta Sveučilišta u Zagrebu. CIP zapis dostupan u računalnom katalogu Nacionalne i sveučilišne knjižnice u Zagrebu pod brojem 000998896. ISBN 978-953-351-115-3 SADRŽAJ Predgovor 7 Uvod 9 1. PRESKRIPTIVIZAM I IDEOLOGIJA STANDARDNOG JEZIKA 17 Čime se lingvistika ne bavi i što lingvistika nije 19 Preskripcija i preskriptivizam 23 Jezična politika i jezično planiranje 28 Mjesto standardnog dijalekta u društvu 30 Kakva nam norma treba? 37 Kako se određuje što je pravilno? 40 Kojim se "nepravilnostima" bave preskriptivisti? 43 Arbitrarnost jezičnog znaka -jeziku je svejedno 56 Kritička lingvistika i kritički pristupi jezičnoj politici 58 Kritička analiza diskursa i ideologija 59 Jezični aktivizam 67 Kontrola javnog diskursa i manipulacija 71 Brisanje 73 M ono-ideologije preskriptivizma -jedan oblik, jedno značenje, jedan kôd 75 Ideologija standardnog jezika i ideologija monoglosije 79 Društveno isključivanje 83 Standard i sporazumijevanje kroz vjekove 91 S tandard -artificijelnost i učenje, učenje i samo učenje? 99 Poruka nije (samo) u riječima 105 "Neutralnost" standarda 109 Svi govorimo pravilno 115 "Suvremeno lice preskriptivizma" 119 Preskriptivistička priča bez kraja 122 Što, kako i koliko normirati 125 Društvene i jezične norme 128 Jezik i konzervativizam 132 Uzrujani slušatelj 138 Standardni dijalekt u javnoj upotrebi 148 "Jezična kultura" i pristojnost 152 Jezično nasilje, jezična nesigurnost i šizoglosija 155 Francuski preskriptivizam kao uzor 164 Praška škola 173 Gipka stabilnost i konsenzus oko jezične upotrebe 176 Standard kao "najprecizniji" i "najkompleksniji" kôd 178 Načela "jezične kulture" 181 Autonomija, stabilnost i konkretnost standarda 183 Jezična pravila 190 Preskriptivizam stranaca radi? 195 Problem terminologije i stručnog jezika 196 Riječi, simboli, termini i ideologemi 200 Kritika preskriptivizma 206 Preskriptivizam kao strukturna pojava 211 Anatomija preskriptivizma 213 2. ANATOMIJA HRVATSKOG PRESKRIPTIVIZMA 217 Ideologija tradicije i statičnosti 221 Ideologija standardnog jezika i formalnog stila 253 Ideologija doslovnog značenja 266 Ideologija logike i simetričnosti 284 Ideologija antiredundancije 312 Ideologija purizma (monoglosije i monooriginije) 320 Ideologija izvornog jezika 351 Prije zaključka 366 Zaključak: Treba li nam uopće standard ili -što uopće želimo i što nam je činiti? 368 Izvori 377 Bibliografija 379 Bilješka o autorima 394

Information and Communications Technology have been used in every aspect of life. The application and use of ICT also facilitate information sharing and forecasting for decision-making in the gigantic financial sector and in the microfinance segment, which has been precisely designed to provide accessible and affordable finances to the poverty-stricken people residing in rural and remote areas. The two primary ICT applicability in MFI projects in India are the Eshakti and the CSC. The Eshakti is for the promotion of the Microfinance sector in the country and the digitization of SHGs through IT-based solutions. In contrast, the CSC is to provide a bouquet of quality and cost-effective data services through information and communications technology (ICT) infrastructure. Banks have effectively used the CSC platform, and one has launched a microfinance scheme for poor street vendors. In Europe, the Prince's Scottish Youth Business Trust (PSYBT) is a microfinance institution in the United Kingdom that uses internet-based ICT platforms and social media Apps like LinkedIn, Twitter, YouTube channel, and Facebook to provide financial and professional support to young people to their businesses. The CREDINFO system of Norway offers a bouquet of services for MFIs and their clients. In the Netherlands's Micro NET system, the operational and necessary information is explained in a user-friendly and straightforward manner, and so is the TABLET App of Serbia, designed explicitly for MFIs.

The French language in Canada has historical roots extending back to the 1600’s. Today, many Canadians are French speakers. In fact, nearly 12% of Canadians speak only French, and nearly 18% of Canadians speak both English and French (Statistics Canada, 2017). In Ontario, where the current study was conducted, 622,415 Francophones comprise 4.7% of the population (Office of the French Language Services Commissioner of Ontario, 2016). The current project examining the language practices of adult Francophones takes place in this minority language context.